20. yüzyıl Türk mimarlığının özgün isimlerinden Nazimî Yaver Yenal (1904-1987) idealist ülkülerle hareket eden erken Cumhuriyet kuşağının tipik bir temsilcisidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında ilk gençliğini yaşayan Yenal, Sanayi-i Nefise Mektebi’nde, özellikle hocası Giulio Mongeri’nin eklektizm anlayışının etkisinde yetişir ve birincilikle mezun olur. Art arda kazandığı yarışmalarla şekillenen kariyeri, erken devlet bursu ile gittiği Paris ve Berlin’de kazandığı deneyimle gelişir. Eğitmen olarak girdiği Güzel Sanatlar Akademisi’nde, İstanbul’da bir araya gelmiş avant-garde Alman mimarlarla yakınlık kuracağı verimli kampüs ortamında olgunlaşır. Henüz öğrencilik yıllarında, Sedad Hakkı Eldem’in mektuplarında, “Bizden çok daha ileride idi” diyerek aktardığı Yenal’ın kuşku duyulmayan yeteneği ve son derece parlak başlayan mimarlık kariyerine rağmen, neredeyse hiçbir tasarımı inşa edilmez. Uygulanmamış tasarımları, yarattığı umutlar, inşa edilmeme nedenleri ve hayal kırıklıkları ile birlikte güçlü bir hikâye anlatır.
Resmi mimari söylem dışında kalarak unutulan Yenal, kendine yalnızca çizimlerden oluşan alternatif bir mimari üretim alanı yaratır. Hem klasik mimarinin repertuarına hem de modernizme hâkim betimsel fantezileri, çizimleri mimarlığın ana amacı olan inşa eylemi ile ilişkilendiren etkenlerden bağımsız ve bu serbestlikten güç alan hayali tasarımlara karşılık gelir. İnşa edilmeyen ve kimseyle paylaşılmayan tasarımlar, kamusal bir sanat alanı olan mimarlığı özelleştirir ve öznelleştirir. Hayal gücünün yön verdiği Yenal estetiği, kaçınılmaz şekilde kişisel kodlarla iç içe geçerek tanımlanır. Bu öznellik, Yenal’ın çizimlerinin doğru anlaşılabilmesi için, içerdikleri tasarımlar kadar yaratıcısı üzerinden de bir okumayı zorunlu kılar. Kağıt üzerinde kalan avant-garde çizimleriyle Nazimî Yaver Yenal, Cumhuriyet dönemi Türk mimarlığının belki de en önemli “kağıt mimarı”dır.
Bir Türk “Kâğıt Mimarı” olarak Nazimî Yaver Yenal
Yenal’ın çizimlerinde olduğu gibi, inşa edilmemiş, dahası inşa edilmek üzere tasarlanmamış, uygulama hedefinden bağlarını tamamen koparan bir mimarlık anlayışı “kâğıt mimarlığı” niteliğine bürünür. Çizimleri, mimarlığın ana amacı olan inşa eylemi ile ilişkilendiren ölçek, strüktür, işveren, bütçe gibi etkenlerin yokluğunda geriye kalan, mimari hakkında söylemi oldukça samimi, resim ile sınırları belirsizleşmiş, kâğıt üzerinde çalışmalardır. Tasarlanan yapının fonksiyonunu ikinci plâna atan kâğıt mimarlığı, anlatımın merkezine mimari çizimleri koyarken, sunum, temsil ve fikir üzerine yoğunlaşır.
Kâğıt mimarlığı terimi ilk kez 1930’lu yıllarda, sosyalist gerçekçiliği savunan resmi ideolojiyle, Josef Stalin liderliğindeki Sovyet Rusya’da, 1920’lerin soyut yapıtlar üreten avant-garde Rus mimarlarını eleştirme ve kötüleme amacı ile ortaya atılmıştır. Ancak bu terim, 20. yüzyıl boyunca prestij kazanacak şekilde dönüşerek, başlı başına bir mimari pratiği niteler hale gelir.
Yenal’ın bir kağıt mimari olarak konumunu etkileyen dinamiklerin başında, bir birey olarak iç dünyası olduğu kadar, kamu çalışanı olmak dışında seçenek bırakmayan, devlet memuru statüsündeki erken Cumhuriyet mimar müellifi kimliği gelir.
Ankara için Cumhuriyet Döneminin İlk Mimari Proje Yarışması
1925 senesinde, henüz son sınıf mimari talebesi olan Nazimî Yaver, Ankara Şehremaneti’nin düzenlediği, “Ankara’da inşa olunacak münferid hane plânları” konulu yarışmada okul dışında ilk birinciliğini kazanır. Organizasyonun önemi, Cumhuriyet döneminin ilk mimari proje yarışması olmasıdır. Nazimî’nin ödül kazanan tek katlı villa projesi uygulanmamış ve tasarım günümüze ulaşmamıştır. Ancak yarışmada önerilen ev tipolojilerinin, Cumhuriyet Ankara’sının öncü kentsel düzenlemelerini mümkün kılan modern anlamdaki ilk imar plânı niteliğindeki, Berlinli mimar Carl Cristoph Lörcher tarafından hazırlanan ve 1924 yılında Belediye’ye teslim edilen imar plânı ile ilişkili olması kaçınılmazdır. Ankara için 1928-1932 tarihli Hermann Jansen plânında, özellikle Yenişehir bölgesi için öngörülen, bahçe içinde tekil konutlardan oluşan tipoloji belirleme gayreti, elbette Nazimî’nin birincilik aldığı yarışma deneyiminin -her ne kadar uygulanmamış olsa da- sonuçları ve yarattığı tartışma ortamının izlerini taşır.
Ömer Nazimî Sanayi-i Nefise’de
Nazimî Yaver Yenal’ın Mekteb-i Sanayi-i Nefise-i Şahane’de 1920’lerde geçen öğrencilik yıllarına ait tasarımları, üslup/kimlik arayışları kadar dönemin mimarlık eğitimindeki eğilimlere de ışık tutar. Bu çizimler, 19. yüzyıl sonunda pedagojik bir referans noktası olarak tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kabul gören Paris, École des Beaux-Arts eğitim anlayışının, ülkenin tek mimarlık eğitimi kurumu olan Sanayi-i Nefise’de verilen akademik eğitime etkisini gösterir. Eğitim programına hakim, eklektik bir mimari anlayışın çeşitlemelerini gözeten Batı kökenli metodoloji, Osmanlı mimari geçmişine adapte edilerek yeniden düzenlenir. Geliştirilen tasarımlar, plandan çok cephe odaklıdır. Üslup her ne olursa olsun, bazı çizimlerde cepheler, sahne dekorunu andıran görkemli kompozisyonlara dönüşürken, farklı mimari pratiklerin belleğinden alıntılarla kurgulanan detaylar içerirler. Döneminin en başarılı öğrencilerinden olan Yenal, Sanayi-i Nefise’de Mimar Kemaleddin Bey, Vedad (Tek) ve Giulio Mongeri atölyelerinde öğrenim görür. Okul projelerinin tamamı Fransızca başlıklıdır. Tarihselci üsluptaki çizimlerin büyük çoğunluğunda, “O. Nazimi, Élève de M. Mongeri” ibaresiyle proje hocasının ismi özellikle belirtilmiştir. Nazimî Yaver’in okul projeleri, eğitimi boyunca aldığı birinciliklerden dolayı, Akademi’nin öğrencilerden beklentisini çok iyi yansıtan, günümüze ulaşabilen önemli ve ender örneklerdir.
Haydarpaşa Garı Çatısı Tamiri Proje Yarışması
Dünya Savaşı’nın devam ettiği 1917 senesinde, bir sabotaj sonucu infilak etmesiyle, kuleleri ile çatı aksamı yanarak büyük zarar gören ve uzun süre çatısız olarak hizmet veren Haydarpaşa Garı’nın yenilenmesi için Nafıa Vekaleti (Bayındırlık Bakanlığı) tarafından bir proje yarışması düzenlenir. 1925 tarihli Haydarpaşa Garı tamiri yarışması, Cumhuriyet döneminde İstanbul için düzenlenen ilk mimari yarışmadır. Yeni hükümetin Ankara merkezli olarak tüm ülkeyi demir ağlarla örme ideali, sabık payitaht İstanbul’un yeni başkent Ankara’ya ve Anadolu’ya açılan kapısı olarak simgesel öneme sahip Haydarpaşa Garı’nın yenilenmesini kaçınılmaz kılar.
Aralık 1925 sayılı Demiryolları Mecmuası’nda yayınlanan Nazimî Yaver’in birincilik kazanan ancak uygulanmayan önerisi, var olan yapının Alman Rönesansı üslubundaki tipolojisini dönüştürmekte sakınca görmeyecek şekilde radikaldir. Ahşap strüktürle inşa edilerek arduaz kaplanmış özgün çatının yüksekliği büyük ölçüde alçaltılır. Yan kuleler için dökme demirden kirişlerle taşıtılan geniş saçaklı, dairesel plânda konik çatılar öngörülür. Deniz cephesinin yangında yok olan, üç adet kalkan duvarından sadece ortada yer alan, daha alçak ve pilasterlerle hareketlendirilmiş olarak farklı bir formda tekrar edilir.
Görsel: Nazimî Yaver’in, Maarif Vekaleti’nin düzenlediği Avrupa tahsil müsabakasında aldığı birincilik Cumhuriyet gazetesinde ilan edilir. 5 Kasım 1927, Cumhuriyet Gazetesi Arşivi
Modernizm: Paris ve Berlin
1920’li yılların Batı’ya yönelik eğitim ortamında, Maarif Vekaleti’nin başarılı öğrencilerin yurtdışında tecrübe kazanmalarını sağlama girişimi kapsamında, Nazimi de 1927-1928 döneminde, Güzel Sanatlar Akademisi’nin düzenlediği ilk mimari Avrupa konkurunda birinciliği alarak Paris’e ve ardından Berlin’e gönderilir. Osmanlı döneminden itibaren Türk entelektüel elitinin eğitim sürecinin geleneksel bir parçası olan Avrupa seyahati deneyimi, Nazimi için de kazandığı burs sayesinde mümkün olur.
Nazimi, art déco’nun hâkim olduğu Paris’in genel mimari ortamına rağmen, avant-garde kabul edilen modernizm ile ilgilenir. 1930 yılında askerlik için yurda döner. 1931 senesinde ise gene burslu olarak Berlin’e yerleşir. Almanya’nın en önemli mimarlarından Hans Poelzig’in, “Meister Atelier” isimli “atölye-okul”una kabul edilir. Paris döneminde ilgi duymaya başladığı modernizmi iyice sahiplenerek uluslararası avant-garde çizgiye yaklaşır ve üslup denemeleri üzerinden verilen akademik eklektisizmden tamamen kopar. Modernizmle beraber işlevsellik öne çıkarken, plan etütleri önem kazanır. Yenal’ın çizim teknikleri de dönüşüme uğrar. Cephe görünüşleri yerine farklı cepheleri aynı anda algılamaya olanak sağlayan izometrik perspektif kullanımı öne çıkar. Nazimî Yaver’in bu dönemdeki çizimlerinin her biri, farklı renklerde, el yapımı, art déco paspartulara monte edilmiştir. “Amsterdam, Berlin, Paris Modern Etüdleri” başlığını taşıyan çalışmaların her birinin üzerinde her iki mimarın imzaları; “Ö. Nazimi Yaver, Architekt – Meister Atelier Professor Hans Poelzig, Technische Hochshule und Akademi der Kunst, Berlin, Charlottenburg” ibaresiyle yer alır.
Nazimî Yaver’in Berlin döneminde modernizmi kâğıt üzerinde kuramlayan çizimleri, tasarım sorunlarını salt eğitsel deneyler olarak ele alır. Çalışmalar, sosyal misyonlar yüklenmez. Spekülatif değildirler. Fantezi asla ütopyaya evrilmez, ütopik ya da distopik provokasyonlarla sosyal bir eleştiri niyeti taşımaz ve alternatif gelecek kurguları ile uğraşmazlar. Öneriler işlevsel ve gerçekçidir.
Güzel Sanatlar Akademisi: Kurumların İhtiyatlı Cazibesi
Yenal, 1932’de Güzel Sanatlar Akademisi’ne eğitmen olarak dönüşünde kendini önemli bir reform sürecinin ortasında bulur. Cumhuriyet yöneticileri artan bir sıklıkla Batılı uzmanlardan yararlanmayı seçerken, akademinin “Mimarlık Şubesi Şefliği ve Profesörlüğüne” 1930’da İsviçreli Ernst Egli getirilmiştir. Egli, okulun eğitimsel metotlarını kökten değiştirecek reform ile kökeni Alexander Vallaury’ye uzanan akademik mimarlık eğitimi programını çağdaşlaştırarak güncel uluslararası ilkeleri esas alan bir eğitimin temellerini atar. Egli dönemi ile beraber Türk mimari eğitiminde modernizm, ya da dönemin tanımlamasıyla “yeni” ya da “asrî” mimari, klasisizme kesin olarak baskın çıkar.
Olağanüstü politik koşullar neticesinde Yenal, bir zamanlar Avrupa avant-garde mimarlığının öncüleri olmuş ve artık Türkiye’de bir sürgün psikolojisi ile mimari projelerini hayata geçirmeye çabalayan Bruno Taut, Martin Wagner gibi son derece önemli mimarların çalışma ortamına dahil olur. Yenal’ın Akademi’deki ilk görevi, Dahilî Mimari muallimi olarak Avusturyalı Philipp Ginther yanında asistanlıktır. Yenal, 1969 senesindeki emekliliğine kadar kırk yıla yakın eğitimcilik kariyerini sürdürür. Sevilen ve özverili bir öğretmendir. Üzerinden asla çıkarmadığı beyaz önlüğü ve elinden düşürmediği ufak kurşun kalemleriyle öğrencilerini her zaman teşvik etmeye gayret eder.
Anıtkabir Proje Yarışması Eskizleri
Nazimî Yaver Yenal’ın 1941 yılında açılan Anıtkabir Proje Yarışması için hazırladığı anlaşılan, plan, kesit, cephe görünümü ve detay çizimleriyle toplam 25 paftadan oluşan tasarım, yarışma şartnamesinde belirtilen fiziksel ve psikolojik gereklilikleri tatmin eder niteliktedir. Tasarım öğeleri, zaman ve mekân (kronoloji ve coğrafya) olarak birbirinden tamamen farklı; Mısır, Selçuklu, Memlûk, Osmanlı, 19. yüzyıl Rus ve Nazi dönemi Alman mimarilerinden derlenen öğeler barındırırlar. Çatı yırtığı ile iç mekanda, ziyaretçinin ışık algısı üzerinden kurgulanan maneviyat arayışı, mezarın en önemli tasarım kriteri olarak öne sürülür. Yenal’ın Anıtkabir Yarışması için hazırladığı bu eskizleri yarışmaya sunup sunmadığı ise bilinmiyor.
Sergi hakkında detaylı bilgi için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz.