Üzerinde bulunduğumuz toprakların en önemli zenginliklerinden biri de Bizans veya bilimsel adı ile Doğu Roma İmparatorluğu’nun bizlere bıraktığı tarih ve kültürel mirastır. İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu’na, ondan önce de Bizans’a başkentlik etmiş ve her iki imparatorluğun da tarihinde kültürel, ekonomik, politik ve sosyal açılardan önemli bir merkez olmuştur. Türkiye’de ne mutludur ki İstanbul merkezli, mimari ve arkeoloji odaklı başlayan Bizans çalışmaları bu kadim imparatorluğun tarihini ve Türkiye’nin farklı bölgelerinde bıraktığı izleri araştıran akademisyenlerin çalışmaları ile hız kazanmış, son dönemlerde gerekli dil ve literatür bilgisine sahip yeni araştırmacıların yetişmesi ve yeni açılan araştırma merkezlerinin de desteği ile dünyada Bizans araştırmaları alanında adı geçen önemli bir yere sahip olmuştur.
Bizans tarihi ve mimarisi ile ilgili akademik çalışmaları olan, kariyerinin başlarında bir akademisyen olarak bu yıl 22–27 Ağustos arasında Venedik ve Padova’da 24’üncüsü düzenlenen Uluslararası Bizans Çalışmaları Kongresine bizzat katılma ve araştırmalarım ile ilgili bir sunum yapma şansı elde ettim (şek. 1-4).
Her beş senede bir düzenlenen ve Bizans ile ilgili birçok güncel çalışmaya ait bildirinin sunulduğu, Amerika’dan Japonya’ya her ülkeden hem çalışmaları olanların ve hem de konulara ilgi duyanların katıldığı yaklaşık 1000 kişilik kongrenin 2021 yılında Türkiye’nin ev sahipliğinde İstanbul’da yapılması planlanmıştı. Ana teması “Bizans – Uygarlıklar Arasında Köprü” (Byzantium – Bridge between Worlds) olarak belirlenen ve Bizans’a ilgi duyan tüm çevreler tarafından İstanbul’da gerçekleştirilmesi heyecanla beklenen bu organizasyon pandemi sürecinden dolayı bir yıl ertelendi ve ne yazık ki İstanbul’dan Venedik ve Padova şehirlerine alındı. Bu gelişme, hem kongrenin içeriğinde bulunan konular ile ilgili eğitim gören öğrenciler için hem de Türkiye’den akademisyenlerin fiziksel katılımları açısından hayal kırıklığı yarattı. Aslında İstanbul’da düzenlenmiş olsa Türkiye’den birçok kişi için hem bilgisel anlamda hem de yaratacağı akademik etkileşim ortamı açısından yararlı olacak olan kongreye, pasaport ve vize başvuruları gibi zorlu ve uzun süreçleri de içeren zamansal ve finansal nedenlerle katılımın zorlaşması, Türkiye’den katılım sayısı üzerinde de etkili oldu. Tüm bunlara rağmen kongrede Türkiye’den adı ve araştırmaları dünyada Bizans çalışmaları alanında bilinen akademisyenler dışında erken kariyer araştırmacıların da katılımları umut vericiydi.
Venedik şehrinin Bizans tarihindeki önemi ve yeri bilinmekle beraber, özellikle 13. yüzyılda gerçekleşen Dördüncü Haçlı seferi sonrasında Konstantinopolis’ten Venedik’e götürülen eserleri günümüzde insan kendi gözleri ile görmeden ne Bizans’ın eski başkentinin o dönemki zenginliğinin ne de Bizans İmparatorluğu’nun Latin istilası öncesindeki ihtişamının, sanatsal ve zanaatkarlık olarak gelişmişliğinin tahayyülünü gerçekçi bir şekilde yapması mümkün olabiliyormuş (şek. 5-6).
Resmi açılışından itibaren altı gün süren kongrenin toplamda beş günü Venedik şehrinde, bir günü ise yaklaşık yarım saat mesafede bulunan ve İtalya’daki en eski ikinci üniversiteye sahip Padova şehrinde gerçekleşti. Aslında tüm organizasyonun sadece Venedik’te gerçekleşmesi de mümkündü. Kongre sırasında, düzenleme süreçlerini bilen ve idari görevleri olan yabancı bir profesöre niye sadece bir günün bilimsel oturumlarının aslında hem katılımcılar hem de organize edenler, teknik ekipler, vs. için zorluk olmasına rağmen Padova’da düzenlendiğini sordum ve enteresan bir cevap aldım. Padova şehri, düzenleme komitesine, sadece bir gün bile olsa kongrenin kendi şehirlerine gelmesi için talepte bulunmuş ve bunun için önemli bir maddi destek sağlamıştı. Padova’nın kongre programına dahil edilme isteği ile ilgili bu kısacık bilgi bile bu tip bilimsel kongrelerin sadece turizme değil, aynı zamanda bir şehrin prestij ve sosyal gelişimine katkılarını göstermesi açısından da bir fikir veriyor (şek. 8).
Venedik ve Padova’nın, özellikle de Venedik şehrinin turizm ve ziyaretçi sayıları açısından sıkıntı çekmedikleri ve tüm turizm sezonu boyunca ciddi insan kalabalıklarına misafirlik ettikleri belirtilmeli. Nitekim Venedik’te Bizans kongresi sırasında normal turizm sezonu dışında hem iki senede bir şehirde gerçekleşen 59. Uluslararası Venedik Sanat Bienali hem de her yıl eylül ayının başında düzenlenen Venedik Film Festivali ile yoğun bir turizm trafiği yaşanmaktaydı (şek. 9-12). Bu açılardan, yani ziyaretçisi ve turizmi eksik olmayan bir şehir olarak Venedik aslında sadece Türkiye’den katılanlar değil herkes için pahalı bir şehir olmasına rağmen kongreye fiziki katılım çok yüksekti. Bizans kongresinin İstanbul’da düzenlenebilmesi için (her kongrede bir sonraki ev sahipliği için aday şehirler arasından bir seçim yapılmaktadır) aslında hem Türk hem de yabancı akademisyenler çok emek sarf etmişlerdi. İstanbul’un ihtişamına yakışan bir şekilde kongreye ev sahipliği yapması, bir anlamda geçmişte imparatorlukların başkenti olan şehri, tarihini ve kültürel mirasını kutlama için de büyük bir fırsat olacaktı.
Birçok katılımcı bazı detayların daha iyi planlanmış olabileceğini ve Venedik’te Bizans ile ilgili bir kongre organize etmişken ilave turlar ve farklı aktivitelerle asıl programın çok daha zengin olabileceğine dikkat çekti. Fakat genelde katılımcıların en çok hayıflandığı konu 80 sayfalık oturum saatleri, salonları ve bildiri başlıklarını içeren kongre programının basılı olarak verilmemesi ve sadece pdf formatında bulunabilmesi oldu.
Dört farklı ülkeden, dört farklı araştırmacının bildirilerinden oluşan “11. Yüzyıldan 13. Yüzyıla Sınırlar ve Sınır insanları / Borderlands and Border-peoples from the 11th-13th Centuries” başlıklı oturumda kendi yaptığım araştırmaları Bizans çalışmaları ile ilgili dünyadan farklı katılımcılara sunma ve konu hakkındaki geri dönüşlerini öğrenme fırsatı buldum (şek. 17). Yaptığım araştırmalara uluslararası akademik bir ortamda değer verildiğini görmek beni mutlu etti ve umutlandırdı. Padova’da verdiğim bildiri sayesinde yaptığım akademik çalışmaları uluslararası bir dinleyici kitlesi ile paylaşmak dışında Türkiye dahil farklı ülkelerdeki üniversitelerden, araştırma merkezlerinden gelen, Bizans tarihi, dili, müziği, teolojisi, mimarisi, arkeolojisi, sanatı gibi pek çok farklı alanda araştırmalarına, akademik çalışmalarına devam eden doktora öğrencisinden emeritus profesör seviyesine çok farklı bilim insanları ile tanışma fırsatım oldu. Bu tip akademik etkileşimi yüksek ortamların tüm katılımcılara ileriki çalışmalarında araştırma proje olanakları, bağlantıları, ortak yayın hazırlama ve benzeri birçok geri dönüşünün olduğu akademi çevrelerinde bilinmektedir. Şahsen keşke daha önceki Bizans kongrelerine de katılım sağlamış olsaydım dedirten etkinlik, benim için ileriki dönemlerde de katılmaya devam etmeyi umduğum bir başlangıç oldu.
Bir sonraki, yani 25. Uluslararası Bizans Çalışmaları Kongresi Viyana’nın ev sahipliğinde gerçekleşecek. Pandemi yüzünden bir yıl kayma olmasına rağmen asıl planlanan tarih olan 2026 yılında gerçekleşecek olan kongrenin düzenleme komitesi başkanı Profesör Claudia Rapp kapanış konuşmasında, sadece dört yıl olmasına rağmen, her anlamda iyi planlanmış ve öğrencilerden emekli akademisyenlere herkesin katılımına uygun bir kongre düzenlemeyi planladıklarını açıkladı (şek. 18). Viyana’da görüşmek üzere!
Gizem Dörter, Boğaziçi Üniversitesi, Bizans Çalışmaları Araştırma Merkezi, Doktora sonrası Araştırmacı.