Uluslararası Bizans Kongresi’ndeki genç Türk akademisyenlerin deneyimlerine adanan serinin en son makalesini yazmak benim için gençleştirici bir iltifat gibi. Projeyi başlatan Emir Alışık aynı zamanda Venedik gezimde yakın bir yoldaşımdı ve onun izlenimlerinin de bende ilham verici bir etkisi oldu.
Eğer durum değişmeseydi bu kongre 1955 Eylül tarihinde, korkunç 6-7 Eylül 1955’ten yalnızca bir hafta sonra düzenlenen etkinlikten sonra, İstanbul’un ev sahibi olarak ilk deneyimi olacaktı.
Venedik kongresini şekillendiren Covid-19 ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin de yarattığı sıkıntılı arka plan, ilk defa bir Uluslararası Bizans Çalışmaları Kongresi’ne katılışımın uzak anılarını yeniden anlamlı hâle getirdi.
Sovyetler Birliği’nin Sonuna Tanık Olmak: Moskova, 8–15 Ağustos 1991
1991 yazında, henüz Paris 1-Sorbonne Üniversitesi’nde bir Sanat Tarihi ve Arkeoloji öğrencisiyken İstanbul’da geçirdiğim tatilim sırasında, arkadaşlarım Nevra Necipoğlu ve Nergis Günsenin’i izleyerek Moskova’daki Uluslararası Bizans Çalışmaları Kongresi’ne gitmeye heveslenmiştim. Onlarla beraber St.Petersburg ve Kiev’e yapılacak bir haftalık tura da katılmayı planlamıştım.
İki haftalık otel konaklamasını karşılamak bir meseleydi. O zamanlar İstanbul’daki Sadberk Hanım Müzesi’nin başında olan ve Paris’te bulunan Osmanlı Sanat Galerisi’ndeki yarı zamanlı işim sırasında tanışmış olduğum rahmetli Sevgi Gönül, Bizans çalışmalarına olan ilgimi teşvik ediyordu. Onun müdahalesi, Moskova’da bulunan ve orada iş yapan bir Türk inşaat şirketinin aralıklı kullanımlar için kiralamış olduğu bir dairenin bir haftalığına bize tahsis edilmesine yardımcı oldu. Bu olay, unutulmaz bir maceranın başlangıç noktasıydı.
Vardığımızda, turist olarak özel bir mülkte kalmamızın imkânsız olduğunu öğrendik. Resmî bir izin gerekiyordu. Bizi ağırlayan bir otelin rezervasyonu olmaksızın bir restoran ya da kafede bir şeyler yemek de mümkün değildi. Ertesi sabah üçümüz üniversite kampüsünde küçük, ucuz bir oda kiralayarak maliyetleri paylaştık. Geniş, üç odalı dairede serbestçe kalmaya devam ediyorduk. Restoran deneyimlerimiz ise bir başka alemdi. Gururla taşıdığımız kongre kokartı sihirli bir “açıl susam açıl” işlevi görüyordu. Anlaşılan, bir haftalığına orada olacak başka bazı önemli kadınlar olduğumuz sanılmıştı ve epey iyi ağırlanıyorduk.
Ev arkadaşlarımın alanlarından destek alarak Geç Bizans dönemi Konstantinopolis ve Bizans amforalarının coğrafi dağılımı hakkında çok şey öğrenmiştim. Ankara Hacettepe Üniversitesi’nden rahmetli Profesör Yıldız Ötüken ve öğrencileriyle de bu neşeli ortamda tanıştım. Ziyaretin kayda değer anları, akademik kaynakçalardan tanıdığımız adlarla Kızıl Meydan, Kremlin ve Tretyakov Galerisi’ne ziyaretlerimiz oldu.
Evde televizyonumuz ve CNN’e erişimimiz olmadığından haberleri seyretmiyorduk. Kentin iki ucunda bulunan uluslararası ve yerel havaalanlarını karıştırdıktan sonra sonunda, artık St. Petersburg olmuş olan “Leningrad”a gitmek üzere uçağa bindik.
Hermitage müzesi emrimize amadeydi. Bu kurumda çalışan üretken bir araştırmacı olan Vera Zalesskaya’dan bir randevu alma şansım oldu. Bana henüz yayınlanmamış olan Fransızca bir makalenin taslaklarını vermişti. Ayrıca bana Kiev’de bulunan Bogdan ve Varvara Khanenko koleksiyonuna ait olan ve Berlin-Bağdat demiryolu inşaatı sırasında bulunmuş olan bronz boyun haçlarını anlattı.
Bir sonraki durağımız Kiev’di. Oraya vardığımızda bir darbe olduğunu ve Mihail Gorbaçov’un rehin alındığını öğrendik. Kongrenin açılışını yapan devlet görevlisi de kısa ömürlü darbeyi düzenleyenlerden biriymiş. Biz geri dönerken o da hapse girmişti.
O zamanlar cep telefonu yoktu ve otelin telefon kabinlerinin önünde uzun uzun sıra bekledikten sonra İstanbul’daki ebeveynlerime ulaşıp endişelenmemelerini söylemeyi başardım. Endişe had safhadaydı. Eski bir aktris olan Amerikalı tur rehberimiz bizi neşelendirmeye çalışırken hepimiz boynumuzu bükmüş, lobinin divanlarında oturuyorduk. Rehberimizin ekrandaki en büyük başarısının meşhur İtalyan yolcu gemisi “Achille Lauro”un kaçırılışından uyarlanan hikâyede yer almak olması tam bir kara mizah örneğiydi! Kocası tekerlekli sandalyeyle denize atılan Bayan Klinghoffer’i oynamıştı.
Dostça sohbet ettiğim ilk kişiler Kudüs’ten gelen David Jacoby ve Rina Avner oldu. Bir akşamüstü güneşin batışına doğru, buz gibi soğukta tur otobüsünde yan yana oturmuşken Rina Avner Kiev’den kaçmayı başarabilirsek gelecek Ağustos ayında aynı günde Sina Dağı’nın zirvesinde buluşup yeryüzünün en muhteşem günbatımını izlememiz dileğinde bulundu. Gerçekten de ertesi sene Eilat’tan sınırı geçerek oraya gittik. Rina bir Bedevi rehber ve devesi eşliğinde çölde bir haftalık bir yürüyüş düzenlemişti. Bu, bir başka unutulmaz deneyimdi.
Uzun ve üretken bir dostluğun temelleri, Bob Ousterhout’la da atıldı. İstanbul’da her Ağustos yaptığımız düzenli buluşmalar sevgili “yaya”mla birlikte Meryemana şenliğini ziyaret etmeyi de içeriyordu. Musa’nın asasını görmek için Topkapı Sarayı’nı ziyaret ettiğimizde, anneannem asayı en son 1923 yılında ilkokul gezisi sırasında gördüğünü söylemişti!
Şehirlerin Kraliçesinden La Serenissima’ya: Venedik, 22–27 Ağustos 2022
Quasi alterum Byzantium [Neredeyse bir başka Konstantinopolis] Şehirlerin Kraliçesi’nin yerine “Dünyalar Arasında Köprü”ye ev sahipliği yaptı. Anikia Iouliana’nın Konstantinopolis’teki muhteşem altıncı yüzyıl kilisesi Aziz Polyeuktos’un yeni temizlenmiş sütunları, La Fenice’ye gitmek için vapurdan indiğimiz gibi bizi karşıladı. Tiyatro da uzun zamandır yüz yüze görüşememiş Bizantinistleri karşılamak için adeta küllerinden doğmuştu. Neşeli bir kalabalık tiyatroya çıkan basamakların dibinde toplanmıştı. Yandaki kafenin masalarında, ilk defa caffé shakerato adındaki, şeffaf bir kokteyl kadehinde sunulan etkileyici buzla çalkalanan espressoyu gördüm. Bu kahve arkadaşlar eşliğinde öğleden sonra ritüellerimizin alamet-i farikası oldu.
Quasi alterum Byzantium, Kardinal Bessarion’un (Trabzon, 1399/1408-1472) Venedikli Doge Cristoforo Moro’ya (1390-1471) yazmış olduğu ve La Serenissima’ya kütüphanesini bağışlamayı teklif ettiği mektubunda Venedik için kullandığı sözdür. Hevesli bir kitap koleksiyoncusu olan bu Rönesans hümanisti 1453 sonrası Bizans’ın kültürel mirasını kurtarma amacını güdüyordu.[1]
Bizans’ın mirasını, keşfetmek ve feyz almak amacıyla kurtarmak Bizantinistleri de motive eden bir husus. Yirminci yüzyılda İtalyan araştırmacıların yaptığı katkılar, kongre sırasında Padova’daki bir sergiyle vurgulandı. Rönesans ve çağdaş akademisyenlik arasındaki karşılaşmalar da Cannaregio kanalındaki Campo Giobbe’den kentin diğer kısımlarına ve kongre sergilerine yürürken gündelik deneyimimizin bir parçası olmuştu. Kentteki Bizantinistler gözlerden kaçmamıştı. Sırt sırta vermiş kuşlar, çift başlı kartal ve aslanlarla süslü altın armalarıyla şık kırmızı çantaları, Cecilia Alemani’nin küratörlüğünü yaptığı tarih ötesi temalı 2022 Venedik Sanat Bienali “The Milk of Dreams”’in siyah çantalarıyla yarışıyordu.
Belki de mesleki deformasyon nedeniyle nereye baksam Bizans akisleri görüyordum. Bienalin bir kısmı bana Boukoleon’un denize bakan cephesini kuvvetle anımsatan Tersane’de bulunuyordu. Barbara Kruger’e (1945 doğumlu) ait, “Başlangıçta Söz Vardı” (Yuhanna 1:1) yerine çarpıcı bir ifadeyle “Başlangıçta Ağlamak Vardı” diyen anıtsal siyah beyaz tipografisi Bizans’ı okuyuş biçimimizi yenilemenin bir anahtarı olarak çağdaş sanata olan ilgimi hareketlendirdi.
Bizans çalışmalarında disiplinlerarasılık kongrenin akademik programında kuvvetle vurgulanmıştı. Bu, dijital teknolojinin de katkılarıyla 1991 tarihli kongreden beri alandaki önemli evrimlerden birine işaret ediyordu. Bununla birlikte arkeolojik keşiflere erişim Moskova’daki kongrenin paha biçilmez bir katkısı olmuştu. Cherson’daki ortaçağ buluntularına dair sergiye eşlik eden küçük katalog hala oldukça faydalı.
Pandemi ertesinde bir ilk olan kongre organizasyonu çok başarılı oldu. Son gün Antonio Rigo Uluslararası Bizans Çalışmaları Komitesi’nin (AIEB) başkanı olarak seçildi ve bir sonraki ev sahibi de Viyana oldu. Genç Bizantinistler arasındaki sıkılaşan uluslararası bağlar ve onların dinamizmleri şüphesiz alanın gelişimine büyük bir etkide bulunacaktır. Umalım ki 2021 İstanbul kongresindeki aksilik Türkiye’de Bizans çalışmalarını desteklemeye ön ayak olsun ve alana taze bir perspektif sunsun. Türk öğrencilerin ve genç Bizantinistlerin değişim programlarıyla uluslararası hareketliliğini teşvik etmek gelecek için değerli bir yatırım olacaktır.
Tıpkı bizi Marco Polo Havaalanı’na götüren deniz taksisine eşlik eden gündoğumu gibi, Venedik Lagünü’nde hava sıcak ve günbatımları muhteşemdi. Kaderin cilvesi: 30 Ağustos 2022’de, kongrenin bitişinden üç gün sonra Mihail Gorbaçov 91 yaşında öldü.
Brigitte Pitarakis, Centre national de la recherche scientifique
Çeviri: Aslı Schaeferdiek
[1] Kardinal Bessarion, Senato’ya Mektup, 31 Mayıs 1468. Bkz. Lotte Labowsky, Bessarion’s Library and the Biblioteca Marciana. Six Early Inventories (Roma: Edizioni di Storia e Letteratura, 1979), 147–49.