Yolculuk süresinin kısalması (1889’da Orient-Express, Paris-İstanbul hattını 67 saat 35 dakikada katetmektedir), bu “demiryolu sarayı”nda yolculuk etmek en az varılacak yer kadar önemli olduğu için kalış sürelerinin de kısalmasına yol açar. Önceden Osmanlı başkentinde ortalama kalış süresi üç ayken artık üç gün yetmektedir.
Türlü türlü serüvenler, kapalı vagon uzamı karikatürcülere, şarkıcılara, gösteri düzenleyicilere esin kaynağı olmuştur (bunlardan biri de Orient-Express adlı revüsüyle Oscar Sachs’tır).
Gönül serüvenleri ve polisiye konular için elverişli bir çerçeve olan Orient-Express ayrıca birçok romancı ve sinemacıyı da etkilemiştir. Bunların arasında Yataklı Vagonlar Mabudesi’yle Maurice Dekobra (yataklı vagonlarda yolculukta kozmopolit züppelik modasını işleyen çoksatar); Sidney Lumet’in sinemaya aktardığı Doğu Ekspresi’nde Cinayet’le Agatha Christie; İstanbul Treni’yle Graham Greene ve James Bond’un birbiri ardına sıralanan serüvenlerinin ikinci filmi Rusya’dan Sevgilerle adlı filmle Terence Young sayılabilir.
“Doğu’nun Merkezine Seyahat 1850 – 1950” sergi kataloğundaki “Jean-Michel Belorgey – Trenle İstanbul” ve “Catherine Pinguet – İstanbul’a Yolculuk” makalelerinden derlenmiştir.
Doğu’nun Merkezine Seyahat 1850-1950: Pierre de Gigord Koleksiyonu’ndan İstanbul’da Gezginlerin 100 Yılı sergisi 17 Ekim’e kadar ücretsiz olarak gezilebilir.