Cumhuriyet tarihinin en dramatik değişim süreçlerinden biri olan Köy Enstitülerine odaklanan, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün İsmail Hakkı Tonguç Belgeliği Vakfı işbirliğiyle hazırladığı Düşünen Tohum, Konuşan Toprak: Cumhuriyet’in Köy Enstitüleri 1940-1954 sergisi, arşiv belgeleri, fotoğraflar, kişisel eşyalar ve tanıklıklarla önemli bir döneme ışık tutuyor.
İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde 18 Nisan‘da açılan serginin küratörü Ekrem Işın Köy Enstitüleri hareketinin önemini anlatıyor…
Köy Enstitüleri: Cumhuriyet’in Şahdamarı
Köy öğretmeni, 1930’lar Türkiyesi’nde en çok göze çarpan ve bir o kadar da ilgi odağı haline gelmiş kamu görevlisiydi. Bütün bir ülke geleceğini sırtlanan bu mitoloji kahramanı, gündelik kaygıların kuşatması altındaki kalabalıktan uzak, kendi mütevazı dünyasında Cumhuriyet’in inşasını gerçekleştiriyordu. Beklenti büyük, ama olanaklar sınırlıydı. 1935 yılında yapılan nüfus sayımının ortaya koyduğu rakamlar, Osmanlı’dan devralınan insan mirasının kalitesi hakkında ilk ciddi uyarıyı yapmıştı. Bu acı tabloya göre ülke nüfusunu oluşturan erkeklerin %76,7’si, kadınların ise %91,8’i okuma yazma bilmiyordu. Aynı sayıma göre 10.000’den az nüfuslu yerlerde okuma yazma bilmeyenlerin oranı %89,3’e kadar yükseliyordu.
Köy Enstitüleri’nin kuruluşuna giden yol, bu karmaşanın içinden geçer. Özellikle Balkan kökenli eğitimcilerin azmi, yolun kısalmasında etkili olmuştur. İsmail Hakkı Tonguç bu uzun yürüyüşçülerin başında gelir.
Cumhuriyet köyünü canlandıracak insan tipi, Tonguç’a göre köy öğretmeniydi. 1936’da Eğitmen Kursları, 1940’da Köy Enstitüleri, bu aydınlanmacı tipi yaratmak için kurulmuşlardı ve uyguladıkları yöntem Tonguç’un “iş içinde eğitim” ilkesine dayanıyordu.
Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940’ta kuruldu. Bu tarihten itibaren Tonguç’un ilkeleri, Anadolu’nun ufkunu genişletmeye başladı. Öncelikle insanı kurtarmak düşüncesi köy öğretmenlerinin zihnine kazındı. Geçmişe gömülmüş, çırpındıkça daha da batan çaresiz insan varlığı, kurtarılması zorunlu en yüksek değerdi. Bu açıdan Köy Enstitüleri projesi, Anadolu insanını geçmişte tökezlediği yerden ayağa kaldırmak, böylece Cumhuriyet’in geleceğini güvence altına almak amacını taşıyordu. Her iki amaç da siyasi nedenler yüzünden gerçekleşemedi.
Köy Enstitüleri, Cumhuriyet’in kesilmiş şahdamarıdır. Binlerce özlem ve gelecek hayali bu kurumlarla birlikte tarihe gömülmüştür. Kaybedilen, sadece yerine bir başkasının konulabileceği basit bir eğitim sistemi değildir; kaybedilen, dik durmasını öğrenmiş Anadolu insanıdır.