The National Archives koleksiyonunda bulunan FO 371/5190 referans numaralı telegram Rum ve Ermeni kilise temsilceleri tarafından 29 Ocak 1920 tarihinde imzalanmış bir dilekçedir.[1] Bir kopyası İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün “Meşgul Şehir: İşgal İstanbul’unda Siyaset ve Gündelik Hayat, 1918–1923” sergisinde görülebilen bu belge İstanbul’un işgal döneminde çoğunluğu Rumlardan oluşan Ortodoks cemaatinin kültürel milliyetçilik ve kolektif hafızaya bakışını anlamak açısından önemlidir. Dönemin İngiliz başbakanı David Lloyd George’a (1916–1922) gönderilen dilekçede Rum ve Ermeni cemaati Müslümanların çoğunlukta olduğu İstanbul belediye meclisi ve öncesinde kendi cemaatlerine ait olup daha sonra Türk otoritelerince el koyulan anıtları hakkındaki şikayetlerini dile getirmektedir. Bu yazı bahsi geçen belgeyi on sekizinci yüzyılda başlayan milliyetçi hareketlerin Ortodoks cemaatinde yaşayan mirası ve azınlıkların kimliklerini kültürel miras yoluyla ifade ediş biçimi yönünden ele alacaktır. Dokuz sayfadan oluşan belge dönemin diplomatik dili olan Fransızca ile kaleme alınmıştır. David Lloyd George’a hitaben yazılmış bir sayfalık metni kilise, sosyal kulüp ve okul temsilcilerinin yüzden fazla imza ve mührü takip etmektedir. Mühürler günümüzde varlığını sürdürmeyen kuruluşların konumları ve kuruluş tarihlerini öğrenmek açısından önemlidir. Belge dönemin ideolojik ve politik mantalitesini yansıtır. İlk şikayet İstanbul Rum ve Ermeni komünitesinin karar alma sürecinde Cemil Paşa (Topuzlu) tarafından yönetilen belediye meclisinden dışlanmasına yöneliktir. Adaletsiz temsiliyet sorunu yirminci yüzyılın başından itibaren başta Rum cemaati olmak üzere azınlık gruplarında tartışma ve protesto konusu olmuştur (Hanioğlu 152). Temsiliyet sorunu nedeniyle cemaat ileri gelenleri belediye meclisinde alınan kararları tanımadıklarını dile getirir. Temsilciler politik görünürlük haklarını üç maddeye dayandırmaktadır: şehrin temeldeki “Helen ve Hristiyan” karakteri, “yıllarca süren köleliğin” ardından varlığını sürdürmeye devam eden Rum ve Ermeni nüfusu, Türk otoritelerinin şehirdeki varlığını haklı çıkarmak adına el koyduğu yapıtlar. Temsilciler “Turan vandalizmi” tarafından camiye çevrilen kiliselerinin “esas sahiplerine” iade edilmesini talep etmektedir. İçinde “imparatorların saygısızlığa uğramış mezarlarının ve boğdurulmamış ya da asılmamış patriklerin kalıntılarını” muhafaza eden binalarını tıpkı Osmanlıların sultanlarının türbelerini korudukları gibi koruyacaklarına söz verirler. Sert, bir o kadar da hisli bu pasajın tarihsel bağlamda derin anlamları bulunmaktadır. İlk olarak, “imparatorların saygısızlığa uğramış mezarları” ifadesi Osmanlının kiliseleri camiye çevirme politikasına bir referans olarak yorumlanabilir. Bahsedilen politikanın ilk uygulaması Fatih Sultan Mehmed döneminde Ayasofya’nın camiye çevrilmesidir. Diğer bir uygulama ise pek çok Bizans imparatorunun gömüldüğü Kutsal Havariler Kilisesi’nin yıkılıp yerine Fatih Camii’nin inşa edilmesidir (Magdalino 136-7). Bu durum şüphesiz Fatih Sultan Mehmed’in şehri bir Osmanlı başkenti olarak kurgulayışının sonucudur. Hristiyan cemaatine devrettiği anıtların mülkiyet hakkı göz önünde bulundurulduğunda Fatih’in Hristiyan anıtlarına karşı tutumu görece ılımlı sayılabilir (Kritovoulos 94-5; Runciman 170). Ancak Fatih’in ardılları bu politikaları sıkılaştırmış ve daha fazla kiliseyi tapuların olmayışını gerekçe göstererek camiye çevirmiştir. Patrikhanede çıkan bir yangında tapuların yandığını iddia eden Rum hukukçu Xenakis; Fatih’in bu binaları Rum topluluğuna bağışladığına şahitlik etmiş üç yeniçerinin yemin etmesiyle I. Selim’i kararından vazgeçirmeye çalışmıştır (Runciman 189). Kiliseleri camiye çevirme prosedürü I. Süleyman, II. Selim ve III. Murad dönemlerinde de devam etmiştir. Bu durumun yüzyıllar boyunca cemaatlerde bir memnuniyetsizliğe neden olduğu açıktır. Anıtların yirminci yüzyılda kolektif kimliğin bir parçası olarak yeniden sahiplenilmesinde on sekizinci yüzyılda başlayan Yunan milli hareketinin etkisi büyüktür. Yunan milliyetçiliğinin entelektüel gelişiminde önceden reddedilen antik Yunandan Bizans medeniyetine uzanan kültürel devamlılık fikri on dokuzuncu yüzyılda tarihçi Konstantinos Paparrigopoulos’un çabalarıyla kabul görmeye başlamıştır (Seirinidou 82; Christodoulou 234). Cümlenin ikinci kısmında belirtilen “boğdurulmuş veya asılmış” ifadesi Yunan Bağımsızlık Savaşı ile başlayan politik olaylara bir göndermedir. Savaş sırasında bazı din görevlilerin vatan hainliği suçlamasıyla Osmanlı Devleti tarafından infaz edildiği bilinmektedir (Karabıçak 92). Bu vakaların en bilinenleri Mora’daki isyanları bastırmadaki yetersizlikleri gerekçe gösterilerek Patrik V. Gregory ve Kıbrıs Başpsikoposunun infaz edilişidir (Karabıçak 92). İnfazlar ve hapis cezaları Soutsos gibi Fenerli Rum elit grupları da derinden etkilemiştir (Karabıçak 95). Bu olayların kolektif hafızada yarattığı etkiler bu yazının konusu olan belgenin satır aralarında okunabilmektedir. Metnin intikam gibi bir duyguyu çağrıştırmaktan ziyade temsiliyet eşitliği gibi daha güncel bir olay üzerinde durması bu bakımdan kayda değerdir. Sonuç olarak, The National Archives koleksiyonunda bulunan FO 371/5190 numaralı belge İstanbul’un Ortodoks cemaatlerinin işgal yılları sırasındaki siyasi taleplerini ve ideolojik politikalarını incelemek açısından önemlidir. Belgenin dikkatli bir analizi el koyulan Hristiyan anıtları gibi yüzlerce yıllık bir tartışmaya ve Yunan Bağımsızlık Savaşı gibi güncelliğini sürdüren olaylara dair detayları ortaya koymaktadır. Belediye meclisinde eşit siyasi temsiliyet ve Ortodoks cemaatinin şehirdeki görmezden gelinemez varlığının tanınması talebi dağılmanın eşiğinde olan bir topluluğun kolektif hafızasının kalıntısıdır. Kaynakça Christodoulou, Despina. “Making Byzantium a Greek Presence: Paparrigopoulos and Koumanoudes Review the Latest History Books”. Héritages de Byzance en Europe du Sud-Est à l’époque moderne et contemporaine. Edited by Delouis, Olivier, et al. École française d’Athènes, Athens, 2013. Hanioğlu, M. Şükrü. A Brief History of the Late Ottoman Empire. Princeton University Press, 2008. Karabıçak, Yusuf Ziya. “Making Sense of an Execution: Patriarch Gregory V between the Sublime Porte and the Patriarchate.” Byzantine and Modern Greek Studies, vol. 47, no. 1, 2023, s. 85–102., doi:10.1017/byz.2022.26. Kritovoulos. History of Mehmed the Conqueror. Princeton University Press, 2019. Magdalino, Paul. “Around and About the Holy Apostles in Constantinople.” The Holy Apostles: A Lost Monument, a Forgotten Project, and the Presentness of the Past. Edited by Mullett, Margaret, et al. Dumbarton Oaks Research Library and Collection, Washington, DC, 2020. Runciman, Steven. The Great Church in Captivity: A Study of the Patriarchate of Constantinople from the Eve of the Turkish Conquest to the Greek War of Independence. Cambridge University Press, New York, 1968. Seirinidou, Vaso. “Communities.” The Greek Revolution: A Critical Dictionary. Edited by Paschalis M. Kitromilides, and Constantinos Tsoukalas. Harvard University Press, New York, 2021. Cemre Melis Yordamlı Koç Üniversitesi, Tarih Bölümü Lisans Öğrencisi |
[1] Belgenin bir kopyasını bana ileten Daniel-Joseph MacArthur-Seal’a ve önerileri için Doç. Dr. Alexis Rappas’a teşekkürlerimi sunarım.