IAE Blog’da N’olmuş? iş birliğiyle “İstanbul’un sokak köpeklerine dair bilmedikleriniz”i ele alıyoruz. N’olmuş? ekibi kendilerini; “Bilindik N’olmuş? sorusunu her gün yeniden soruyor, karşımıza çıkan sayısız beklenmedik cevabı sizlerle paylaşıyoruz. Zaman, mekan fark etmeksizin üreteni buluyor; üretileni sunarak başkalarına ilham vermesini arzuluyoruz.” diye açıklıyor.
İstanbul’un sokak köpeklerine dair bilmedikleriniz
İstanbullunun köpekle ilişkisi karmaşık. Geçmişi çok eskiye dayanan ve hayli fırtınalı bir ilişki bu. “Çok eskiye” derken, gerçekten eskiye, 600 yıl kadar önceye uzanıyor ortak geçmişimiz. Peki yüzyıllardır haşır neşir olduğumuz bu canlılara dair neden bu kadar az şey biliyoruz? Mesela onların da bu şehirde bir tarihi olduğunu hiç düşünüyor muyuz? Daha yakından tanısak, daha çok sever miyiz onları? Daha çok tanısak, böyle kolay görmezden gelebilir miyiz? Bir an için meseleyi insan merkezli düşünmesek, görürüz ki diğer tüm canlılarla beraber aynı toplumsal hayatın parçasıyız. O zaman kamusal alanı paylaşmak konusunda fazla bencil olduğumuzu da fark ederiz. Biz insanlar, oburca sokaklar da bizim olsun istiyoruz. Paylaşmak aklımızdan geçmiyor; “Köpekler gitsin!” diyoruz.
İstanbul sokakları her zaman köpeklerin evi oldu. Osmanlı’da sokaktaki hayvana karşı güçlü bir merhamet duygusu söz konusuydu. Üstelik, insanla köpek arasındaki ilişkiyi salt karşılıklı faydacı bir düzeye çekmek imkansız. Yani sadece insanları korudukları, çöpleri ortadan kaldırdıkları için köpeklerin yaşamlarına göz yumuluyor değildi. Karşılıklı yaşam hakkına saygı üzerine temellendirilen bir ilişki söz konusuydu. Bunun en önemli göstergeleri belki de mahalle aralarındaki yalaklar, barınaklar ve yardıma muhtaç hayvanların bakımını yapan vakıflardı.
Ne değişti? Neden artık istenmiyorlar? Sahiden, farklı canlıların omuz omuza yaşayabildiği bu kente ne oldu? Nasıl oldu da insanlar bu kadim dostlarına dair keskin bir şekilde ikiye bölündü? Bir yanda köpeklere eziyet eden, en hafif tepkisi köpek besleyenlere tehditler savurmak olan birileri; diğer yanda kuyuya düşen bir yavru köpeği kurtarabilmek için günlerce emek veren başka birileri…
19. yüzyıla kadar hayatı büyük ölçüde kapalı kapılar ardında olan Osmanlı toplumu, bu noktada yaşadığı kültürel değişimin sonucu olarak sokağa çıkmaya başladı.Yabancı gezginlerin sık sık dile getirdiği, köpeklere ait ıssız sokaklar artık insanların da sosyalleşme mekanıydı. Köpeklerle insanlar arasındaki sonu gelmeyen çatışma da işte bu noktada kuvvetini arttırdı. Şimdi artık insanlar, sokaklara bir nevi ortak olmuştu. Ayrıca, bu dönemde İstanbul, Avrupa şehirlerine benzetilmeye çalışılıyordu ki Avrupa şehirlerinde sürü sürü köpekler görmek imkansızdı. Tanzimat İstanbul’unun “güzellik” idealinin içinde köpekler yer almıyordu. “Modernleşme” köpeklere karşı!.. 20. yüzyılın başı, büyük çaplı köpek itlaflarına sahne oldu.
Çatışma sürüyor… Bugün İstanbul’da aşağı yukarı 130 bin sokak köpeği yaşıyor ve şehrin sakinlerinin hala köpeklerle bir alıp veremediği var. Örneğin İstanbullular’ın Alo 153 üzerinden en çok şikayet ettiği durumların başında köpeklerle ilgili mevzular geliyor. Bu mevzuların çoğunu ise ısırılma ve havlama sesinden rahatsız olma oluşturuyor. Fakat tam tersi, köpeklerin sıkıntılarına karşı duyarlı olduğu için arayanlar da var: Belediye sık sık köpeklere kötü davranan kişilere dair şikayetler alıyor. Şüphesiz ki köpekler metropolün çilesini bizden daha çok çekiyor. En çok yaşadıkları sorun trafik kazası sonucu yaralanmalar. Yiyeceğe ulaşımları kısıtlı ve “Nasıl olsa yemek bulurlar.” diye düşünülse de işin aslı öyle değil. Çünkü 200 yıl önce olduğu gibi sokaktaki köpeğe evden artan yemekleri koymak artık bir alışkanlık değil.
İstanbul’da yaşayan bunca hayvana karşılık, kentte yalnızca 40 hayvan barınağı var. Artık her mahallenin bir ya da birkaç köpeği yok. İstanbul’un etrafındaki ormanlar tehcir edilmiş köpeklerle dolu. Şehir içinde bile yemek bulamayan köpekleri ormana bırakmak demek, onları öldürmek demek. Dört Ayaklı Belediye: İstanbul’un Sokak Köpekleri Daha yakından tanısak, daha çok sever miyiz onları? En azından empati kurmaya başlayabiliriz. İstanbul Araştırmaları Enstitüsü kadim dostumuz, komşumuz, ev arkadaşımız köpeklerin İstanbul’daki tarihsel serüvenini öğrenebileceğimiz kapsamlı bir sergiye ev sahipliği yapıyor: Dört Ayaklı Belediye: İstanbul’un Sokak Köpekleri. Sergi, 19. ve 20. yüzyıla ait fotoğraflar, kartpostallar, seyahatnameler, dergiler, gravürlerle köpek ve insan arasındaki yabancılaşmanın başladığı döneme ışık tutuyor. Köpeklerle aramızdaki güncel çatışmanın tarihsel arka planını bize anlatıyor ve hatta belki olası çözümlere, algımızda olumlu bir değişime zemin hazırlıyor.
Küratörlüğünü Ekrem Işın’ın, danışmanlığını Catherine Pinguet’nin üstlendiği Dört Ayaklı Belediye: İstanbul’un Sokak Köpekleri sergisi 22 Nisan’a kadar İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde ziyaretçilerini bekliyor olacak. Sergiyi Pazar günleri hariç her gün 10:00-19:00 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz. Ayrıntılı bilgi için: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü [Kaynak]: Dört Ayaklı Belediye İstanbul’un Sokak Köpekleri