Topkapı Sarayı’nı ziyaret eden bir Japon turist, kalıcı koleksiyonda sürekli sergilenen, 16. yüzyıldan kalma bir Japon zırhı ve miğferi gördüğünde şaşırabilir. Bunlar, 1892’de Türk-Japon ilişkilerinin tarihinde önemli bir öncü olan Yamada Torajirō tarafından bir kılıçla birlikte Osmanlı padişahı Sultan II. Abdülhamit’e sunulmuşlardı. İstanbul’un günlük yaşamı ve güzellikleri karşısında büyülenmiş olan Torajirō , imparatorluğun başkentinde neredeyse yirmi yıl kalarak otokratik muhafazakar Abdülhamid döneminin tarihine ve bu dönemi takiben 1908 Jön Türk Devrimi ile dramatik bir biçimde gelen meşrutiyete geçişin tanığı oldu. Bu dönemde bir süre için kentte ve muhtemelen tüm imparatorluk sınırları içinde daimi ikamet eden iki Japondan biriydi. Diğeriyse Japonya’dan ithal edilen malların örneklerini sergileyip Osmanlı dünyası ile Japonya arasında ticaret ilişkilerini yönetirken aynı zamanda gayriresmi bir konsolosluk gibi Japon ve Türk otoriteleri arasında bir iletişim zemini işlevini gören bir ticari müze olan ilk Japon mağazası Nakamura Shoten’in sahibi Nakamura Kenjirō’ydu. Eski bir deniz subayı olan Nakamura, Torajirō’nun dostu ve ortağıydı.
Birinci Dünya Savaşı’nın arifesinde Japonya’ya dönmek zorunda kalana dek yirmi yıla yakın bir süre, Cumhuriyet İstanbulu’nun tanınmış “Japon Oyuncakçı Mağazası”nın selefi olan Nakamura Shoten’in müdürlüğü görevini sürdürüen Torajirō’nun Osmanlı dünyası üzerine izlenimleri, İstanbul hakkında hem Japon hem de “Batılı” bir perspektife sahip ilk ayrıntılı tanıklık niteliğini taşır.
Torajirō, eğitimleri Çin ve Japon klasiklerinin yanı sıra önemli ölçüde Batılı öğeler içeren ilk kuşak Meiji seçkinlerinin tipik bir üyesiydi. Numata Han’ın (Numata Beyliği – bugünkü Gumma Bölgesi) üst düzey bir samuray ailesinin üyesi olan Nakamura Yūzaemon’un (Kanji) ikinci oğlu olarak, Shogun kalesinin yakınındaki Edo kent merkezindeki Toranomon bölgesinde, Daimyō Toki’nin (bölgenin beyi) malikanesinde dünyaya geldi. Bugün Tokyo adını almış olan Edo, bir milyona yakın nüfusuyla Tokugawa Shogunate hükümeti Bakufu’nun ve gelişkin bir kent kültürünün merkeziydi. Torajirō Edo (Tokyo) ve Numata`da büyüdü.
Yamada Torajirō’nun Osmanlı kariyeri, 1890’da yaşanan ünlü Ertuğrul deniz faciası tarafından yaşama geçirildi. II. Abdülhamid imparatorluk fırkateyni Ertuğrul’u Osman Paşa komutasında doğunun yükselen yıldızı ile iyi ilişkiler başlatması için Japonya’ya göndermişti. Ertuğrul, Osman Paşa’nın komutası altındaki 656 kişilik mürettebatı ile Kızıl Deniz Süveyş Kanalı’nı aşarak Hint Okyanusu’na, oradan da Osmanli Türk subaylarla mürettebatın yöredeki Müslüman topluluklarla iyi ilişkiler kurdukları Bombay, Kolombo/Seylan, Singapur, Saygon ve Hong Kong gibi pek çok Asya liman kentine uğrayarak Pasifik Okyanusu boyunca yolculuk yaptı. 11 ay süren çetin bir yolculuktan sonra Ertuğrul, 17 Temmuz 1890’da Japonya’ya ulaştı. Yaz boyu süren başarılı Tokyo ziyaretinin ardından Ertuğrul murettebatı, İstanbul’a doğru uzun geri dönüş yolculuğuna başladı. Ancak ertesi gün 16 Eylül’de hava koşulları hızla kötüleşti ve gemi kısa zamanda kendisini bir tayfunla mücadele eder halde buldu. Mürettebat fırtınayla kahramanca mücadele ettiyse de tüm çabalar boşunaydı. 18 Eylül Perşembe gece yarısına doğru Ertuğrul, Oshima adasının kıyılarındaki keskin kayalıklara çarptı. Yalnızca altmış üç gemici ve altı subay kurtulmayı başardı. Osman Paşa ve Çarkçıbaşı Ali bey (Can Yücel`in Büyükbabası)’in de aralarında bulunduğu mürettabatın 533 üyesi hayatını kaybetti. Higashimura köylüleri ve Japon makamları kurtulanlarla ilgilenmek için yoğun çaba harcadı. Yöredeki Japon köylüler ölenlerden geriye kalanları büyük zorluklar altında toplayarak ruhları için büyük bir cenaze töreni düzenlediler.
Torajirō, Ertuğrul faciası ve sonrası hakkında haber yapmakta yarışan Japon gazeteleri Osaka Asahi shimbun, Tokyo Nichi Nichi shimbun, Kobe Yūshin Nippō ve Jiji Shinpō’nun liderliğinde Ertuğrul mürettabatının yaslı şehit ailelerine yardım amacıyla bağış toplamak icin ülke çapında bir eylemin başlamasıyla birlikte harekete geçti. Torajirō uzun zaman sonra 1957’de yayınlanan biyografisi Shingetsu’da toplanan parayı kendisinin Türkiye’ye götürmesini öneren Dışişleri Bakanı Aoki Shūzō ile görüştüğünü anlatır.
Torajirō, 30 Ocak 1982’de bağış parası ile birlikte Japon Donanması için Fransa’nın Lyon kentinde yapılan savaş gemisi Matsujima’yı getirmek üzere kiralanan İngiliz gemisi Pasan ile Yokohama körfezinden ayrıldı, bu dönemde giyim ve tekstil işi yapan Osakalı bir aileden gelen emekli deniz subayı Nakamura Kenjirō ile ortaklık kurdu. Her ikisi de Türkiye’de ticaret yapmakla ilgileniyordu.
Torajirō, 4 Nisan 1892’de İstanbul’a ulaştı. Hariciye Nazırı Said Paşa ile buluşarak toplanan parayı iletti. Nakamura aile yadigarı olan samuray zırhını, miğferi ve kılıcı Sultan II. Abdülhamid’e gazeteci Noda Shotarō’nun yardımıyla sunan Torajirō, Noda`nin Japonya’ya dönüşünün ardından askeri okul öğrencilerine Japonca öğretme işini de devraldı. Matsujima da savaş gemisi ile 1893’te kısa bir süreliğine Japonya’ya geri döndü.
16 Nisan’da Yamada, Dışişleri Bakanı Enomoto Takeaki’nin önerisi üzerine Japon Somurge Cemiyeti’nde Mısır ve Türkiye’deki koşullar üzerine Japonya’nın bölgeyle ticareti geliştirme yönündeki yeni ilgisini yansıtan bir seminer verdi. 1893 yazında Torajirō Kobe’den ayrılarak Nakamura Kenjirō ile birlikte Nakamura Shoten Mağazası’nı kurmak üzere Türkiye’ye geri döndü.
En önemlisi, Osmanlı yönetimi açıkça Torajirō ve Nakamura’ya İstanbul’da iş kurma iznini vermeyi tercih ediyordu. Japonya vatandaşları, (iki ülkenin karşılıklı anlaşması olmadığından) başkentte yasal bir anlaşma statüsüne sahip olmamaları gerçeğine rağmen, Japonya-Türkiye ilişklerinde onlarca yıl süren “alacakaranlık diplomasisi” üslubunun bir göstergesi olarak “sanki böyle bir statü” ile korunuyormuşçasına rahatça çalışabildiler. Torajirō, Osmanlı Ticaret Odası (İstanbul Ticaret Odası) ile iyi ilişkiler kurdu ve 1890’da eşantiyon sergileyen mağazalar için yürürlüğe giren “ticari müze” İrade`sinin yönetmeliğinden faydalanarak bir ticari müze statüsünde çalışabildi. Torajirō ayrıca yıllar sonra Japonya’ya döndüğünde de ilişkisini sürdüreceği Oda’nın Genel Sekreteri ve Annuaire Orientale bülteninin yayın müdürü olan Spirakis Alexandritis ile yakın bir dostluk kurdu. Nakamura Shoten’i kurmak üzere Pera’daki mekanı kiralamadan önce ipek, porselen, çay ve ahşap eşyalar gibi Japon mallarını Ticaret Odası’nın bir bölümünde sergilemek için izin aldı.
1895-1899 yılları arasında Torajirō, Taiyō (Güneş) gazetesinde, Türk tiyatrosu için ilginç bir makale de dahil olmak üzere, Türkiye üzerine çok sayıda makale yayınladı. Toruko Gakan’da İstanbul’da Ramazan ayında gece geç saatlerde sahnelenen kimi oyunları da çevirmiştir. Bir dağ eşkiyasının, kaçırılan masum kurbanları kurtaran güzel kızının hikayesi olan Dağlı Kız ve bir romantik komedi olan Kıskançlıkbunlardan ikisidir. Torajirō bu dönemde Japon Ticaret Dergisi’nde (Nihon shōgyō zasshi) “Türkiye ve Mısır’ın Gerçek Koşulları” üzerine, (Taiyō) Güneş’te Türkiye’deki kadınlar üzerine, 1896’da gene Güneş’te “Türkiye’den Haberler” adıyla ve 1899’da Güneş’te “Türkiye’deki Koşullar” adıyla makaleler yayınladı. Makalelerinin tümü kültür üzerine değildi. 1896’da Ermeni teröristlerce Osmanlı Bankası’nın işgalinini de Taiyō dergisine bildirdi.
Nakamura Shoten İstanbul’u ziyaret eden Japonların merkezi oldu. Mağaza önce Pera’daki Hazzopulo Pasajı’nda açıldı, daha sonra Çiçek Pasajı’nda daha iyi bir yere taşındı.
Japonya’da üretilen mallar, ev eşyaları ve dekoratif eşyalara meraklı olan Sultan ve Osmanlı hanedan üyeleri Torajirō’nın en önemli müşterileri olur. Osmanlı halkında Japon malları almak, kısmen Avrupa’dan gelen Japonais zevki nedeniyle ama aynı zamanda Osmanlı toplumunda yayılan Japon hayranlığından da dolayı moda haline gelmiştir denilebilir. Bugün Dolmabahçe ve başka saraylarda ki koleksiyonlar, İstanbul Nakamura Shoten’den satın alınmış parçalarla doludur.
Bu yazı Selçuk Esenbel’in Hilal ve Güneş: İstanbul’da Üç Japon sergi kataloğunda yer alan makalesinden bir derlemedir.